MEKTUP


Dans, bedenin şarkı söylemesidir. Bazen yüksek sesle, bazen fısıldayarak. Bazen coşkulu, bazen hüzünlü. 
Gözler ve bakışlar yüzdeki ifadeyi tamamlar. Bir insana sadece dilinizle “gitme” demeniz yetmeyecektir. Kollarınız, göğsünüz, diziniz, başınız da “gitme!” diye haykırmalı. Kusursuz bir koronun uhrevi ahengiyle. Bedenin bir bütün halinde dans etmeli.
Yeterince güçlü çıkarsa bedeninizin sesi, göreceksiniz ki dili çözülecek, dizleri çözülecek ve kollarınıza bırakacak kendi bedenini. Güvenle, bırakacak. İki kişilik bir şarkıya çözülecek bedenlerin dili.

spacer




KİMSİN SEN?


Sen, uzun ve engebeli yolda yürüyen bir yolcusun. Bu yolda her şey karşına çıkabilir önemli olan onlarla nasıl savaştığın ve nasıl üstesinden geldiğin. Hayat inişler ve çıkışlarla doludur.


Senin içinde kapalı bir kutu var. İçindeki kapalı kutuyu bul ve o kutuyu aç. Kim olduğunu öğrenmek için o kapalı kutuyla yüzleşmen gerekir. Ne istiyorsun? Neredesin? Ne oldun? Şu an istediğin hayatı yaşıyor musun? Veya istediğin hayatı yaşamak için ne kadar çabaladın. Bu amaç uğruna nelerden vazgeçtin.
Hayatta gerçekleşmesini istediğin bir şey düşün. Onun gerçek olabilmesi için her şeyi göze alabilirsin. Peki, o çok istediğin şeyin gerçek olduğunu düşün. Mutlu olur muydun?

Başardığın zaman mı mutlu olursun yoksa mutlu olduğun zaman mı başarırsın. Mutluluk, arkasından koşup yakalayabileceğin bir şey değil. Mutluluk, senin yaratacağın bir ruh halidir. Yani önce mutluluk sonra başarı. Mutlu olmadan çıkılan yolda elde ettiğin başarı sadece ve sadece egonu doyurur. Ego doyumsuz bir canavar gibidir. Sürekli daha fazlasını ister.

Mutluluk sürekli gülmek, eğlenmek değildir. Mutlu olmanın maliyeti çok düşüktür. Gece uyumak üzereyken hayatta kalmak için tek bir sebebin varsa mutlu olabilirsin. Önce kendini mutlu et. Başarı zaten peşinden gelir. Ben kimim diye sorma kendine aynaya bak ve sen kimsin diye sor.

spacer




BEDEN DİLİ

Dans, bedenin ve ruhun şarkı söylemesidir. Bazen yüksek sesle, bazen fısıldayarak ve bazen de içinden. Coşkulu veya hüzünlü. Umutlu veya heyecanlı.
Gözleri, dili, yüzdeki ifadeyi tamamlar beden. Bir insana sadece dilinizle “gitme” demeniz yetmeyecektir. Kollarınız, göğsünüz, diziniz, başınız da “gitme!” diye haykırmalı. Kusursuz bir koronun uhrevi ahengiyle. Yeterince güçlü çıkarsa bedeninizin sesi, göreceksiniz ki dili çözülecek, dizleri çözülecek ve kollarınıza bırakacak kendi bedenini. Güvenle, aşkla bırakacak. İki kişilik bir şarkıya çözülecek bedenlerin dili.
spacer




UFUK ÇİZGİSİ


Çizgiler çoğunlukla böler, ayırır, engeller, sınır koyar ve çerçeveleyip hapseder. İçinizden araya bir çizgi koymanın vakti geldi dersiniz. O koyduğunuz çizgi aşılamaz. Çünkü sınırı belirlemeden önce çok düşünürsünüz ve bu sebepten dolayı kolay kolay silemezsiniz. Çizginin gerisinde durur içeri almak istemedikleriniz.

Mesela, bir ülkeye giriş yaparken pasaport kontrol noktasındaki kırmızı çizginin gerisinde beklemek veya metrolardaki sarı çizginin gerisinde beklemek gibi.

Ufuk çizgisi ise en iyi masum olandır. O, gökyüzüyle denizi birbirinden ayırır. Baktığınızda huzur verir. İşte bu, ruhunun ufuk çizgisidir.

Ben seni iki mavinin arasında sevdim. Denizin hemen üstünde gökyüzünün biraz altında…
Ahmet Batman

spacer




GÖLGE


Hiç dikkat ettiniz mi? Bilmiyorum ama uzun zaman sonra duvardan fotoğrafları veya tabloları kaldırdığımızda altında bir iz kalır. Onulmaz bir gölgeden ibaret. Hiçbir boya silemez o izi.

O cansız varlığı kaldırıp boş duvara son kez baktığımızda acısıyla tatlısıyla yaşananlar sesiz bir film gibi geçip gider gözümüzün önünden. Keyifli hafta sonu kahvaltılarının kahkahaları, sonu mutlu biten büyük kavgaların yüksek sesli bağırışları, yalnız kalındığında elinde bir fincan kahveyle hayallere dalışları, içinizde tuttuğunuz gözyaşlarınızı bir an tutamayıp akması, anlatması zor olan hüzünlerin içinde yalnız kalma isteği capcanlı durur duvardaki boyanın yüzeyinde. 

Çerçevelerin altından çıkan gölgenin içine, o duvarın şahit olduğu hatıralar gizlenmiştir. O duvar kim bilir daha kaç kişinin hayatına dahil olmuştur. Bütün bunları o evden taşınırken bırakırız duvarda. Bilerek, görerek ve isteyerek. 
spacer




HAFIZA KAYBI ŞART



Sevdiğimiz birini unutmaya başladığımızda önce sesini unuturuz. Sonra yüzünü, bakışlarını ve kokusunu. Kokusunu unuttuğumuzun farkında bile olmayız çoğu zaman. Acı dolu bir sessizliğe bürünür her biri. Hiçbir şey unutmaya başlamak kadar canımızı acıtmaz.

Belki de özlemenin en büyük yan etkisi unutmaktır. Unutmaya başladıkça özler; özlemeye devam ettikçe ona dair bütün izler silinir.

Özlemek, aynaya baktığımızda gördüğümüz mutsuzluğun adıdır. Çevremizdeki insanları kandırmak için kullandığımız ve gülümsememizin arkasına saklanan sahteliktir. Belki de kendi kendimize yaptığımız bir iç hesaplaşmadır.

Özlemek, içimizi kemiren bir rüyadan ibarettir. İstemeden de olsa zaman denilen boşluğa sürüklenmeye başlamışızdır artık.

Özlemek, belki de çevremizdeki insanlarla konuşmak yerine şarkılara sığınmaktır. Özlemeyi bırakmaya çalışmak kafamızdaki ve kalbimizdeki film şeridini yakmaktır. 

Buna cesaretin var mı?
                                                                                              

spacer




BU SURET BENİM DEĞİL



Hiç düşündünüz mü bilmiyorum ama insan en çok kendi suretine yabancıdır. Ömür boyu her şeyi bütün gerçekliğiyle görebiliriz ancak sadece kendi suretimizden mahrum kalırız. Suretimizi görmemiz için mutlaka arada bir nesnelliğe ihtiyaç duyarız. İhtiyacımız olan şeyin illa bir ayna veya kamera olması gerekmez, herhangi bir parlak yüzey de yeterlidir.

Aynalara mahkûmuz. Peki, siz aynalara inanıyor musunuz? Ben inanmıyorum. Aynalar bize doğruyu söylemez. Bir başkasının sizi nasıl gördüğünü asla bilemezsiniz. İnsanın kendi suretine bu kadar yabancı olması çok yazık.

Bir aynanın karşısına geçtiğinizde sahte bir görüntüyü seyredersiniz. İşte bu yüzden sizi siz değil en çok başkaları seyreder.

spacer




KOKU


Kokuların anılarınızı ve hayallerinizi canlandırmada büyük rolü vardır. Gözlerinizi kapattığınızda sizi alır ve bir yerlere götürür. Bir ateş çemberinin etrafında dönüp durursunuz. Canınızı yakmadan ya da yüzünüzde bir tebessüm oluşturmadan geri dönmenize izin vermez.

Bahar geldiğinde yeni açmış çiçeklerin kokusu her zaman korkutmuştur beni. O kokuları duyduğumda hep alerji olduğum günler gelir aklıma. Köylerin şehirlerden farklı bir kokusu vardır bence. Köye gittiğimde burnuma gelen o koku beni hep mutlu etmiştir ve ait olduğum yerde hissettirmiştir.
Kitap kokusu, ah keşke kitap kokusunun parfümü olsa. Kimileri yeni alınmış kitap kokusunu sever ama ben eski kitap kokularını daha çok seviyorum sanırım. Çünkü yaşanmışlık kokuyor, kim bilir bunca zaman kimlerin hayatına dokunmuştur.

Bazen de çok sevdiğiniz birinin kokusunu artık duyamamak sizi üzebilir. Mesela ben oğlumun (köpeğimin) kokusunu çok özledim ama ne yazık ki hayat bize kötü bir oyun oynadı ve ayrılmak zorunda kaldık.

Her koku başkadır. Ama insan en çok kendi kokusuna yabancıdır. Hayatta milyonlarca kokuyu ezbere biliriz ama konu kendi kokumuz olunca, kendimize yabancılaşırız. Bu yüzden sizin kokunuzu hep başkaları duyar.

Bir gün kendi kokunuzu bulabilmeniz dileğiyle...
spacer




SABIR DA YORULUR BAZEN





Tüm kalabalığın içinde yalnızları yaşıyor insan. Sebebini bilmiyorum ama bazen ben de yalnızları yaşıyorum. Bunca ses uzak geliyor. Bunca kalabalık arasında yalnız kalıyorum. Bunun adı anlaşılamamak sanırım.

Yorulmaya haddim var mı? Bilmiyorum ama yoruldum. İnsanlara bir şeyleri anlatmaya çalışmaktan yoruldum. Sonucu kişiye bağlı olan tartışmalardan yoruldum. Bazı insanların emek vermeden ulaştıkları noktaya gelmek için onlardan daha fazla çalışmaktan yoruldum. Yorulduğum zaman dinlenmek için kendimi geri çektiğimde meydanı boş bulan akbabalardan yoruldum. O kadar çabama rağmen geçmişten gelen önyargıların kırılmamasına defalarca şahit olmaktan yoruldum. Herkes bencilce hayatını yaşarken kendi hayatımdan fedakârlık edip onlara yardımcı olmaya çalışırken küçük bir yardıma ihtiyacım olduğunda yüz çevirmelerinden yoruldum. Ama hak ettiğine inanıyorsan insanlara bir şans vermelisin. İşte o zaman sabır da yorulur orada öylece kalırsın. Biliyorum ki yorulmadan olmaz.

Ama ne kadar yorulursam yorulayım savaşmaktan asla vazgeçmeyeceğim. Ve bu hikâyenin sonunda kazanan taraf ben olacağım. Çünkü biliyorum ki verdiğim bunca emeğin karşılığını elbette alacağım ve o zaman bütün yorgunluklarım geçecek.

Bazen söylenecek tüm sözler biter işte o zaman şarkılar konuşur. Bırak insanlar kalbini kırsın, heveslerini alsınlar sen doğru bildiğin yoldan dönme.

spacer




ACI ÇİKOLATA


Bir bedene ve bir kalbe sahip olduğumuz sürece acı çekmeye muhtacız. Bazıları acı sever. Bizler hep mutluluk peşinde koşarız ama çektiğimiz acılar peşimizden hiç ayrılmaz. Mutlu olmak istiyorsak acı vermeyi bırakmalıyız. Genelde mutlu olduğumuz zamanları hatırlarız acı çektiğimiz ve bizi üzen anılar silinir hafızamızdan. Bilinçaltımız buna göre programlanmıştır. Çünkü beynimiz unut komutunu vermiştir. Herkesin acıdan kaçış şekli farklıdır. Hepimizin kendine göre acıyla baş etme yöntemleri vardır.

Yaşadığımız hayatı uzun bir yol gibi düşünebiliriz. Bu yolda üzülmek, acı çekmek, ağlamak, ölmek vs. her şey var. Bunların biteceğini ve geçeceğini düşünerek yaşamak lazım. O zaman bu uzun yolculuğun keyfini çıkarabiliriz.

Sözde herkes her şeyin en iyisini ve en güzelini istiyor. Ama bedelini ödemekten kaçınıyoruz. İşte o zaman bağımlı oluyoruz. Tıpkı küçük bir çocuk gibi her şey hemen olsun istiyoruz ama emek vermeden. En kötüsü de ne biliyor musunuz? Bedel ödemekten kaçarken, bedel ödemediğimizi düşünürken en büyük bedeli ödediğimizin farkında değiliz.

spacer




ŞAHMERAN


Bir rivayete göre Tarsus’ta alt kısmı yılan üst kısmı güzeller güzeli bir kadın yaşarmış. Yerin yedi kat altındaki mağaralarda yaşayan meran adı verilen yılanlar varmış. Bu yılanlar akıllı ve zeki olduğu gibi sevgiye ve arkadaşlığa da önem verirmiş. Hep birlikte mutlu bir hayat sürerlermiş.  Meranların başında Şahmeran denilen kraliçeleri varmış. Bu Şahmeran hiç yaşlanmaz, öldüğü zaman güzelliği ve ruhu kızına geçermiş.

Şahmeranı gören tek insan Cemşab, odunculukla geçinen fakir bir ailenin oğluymuş. Bir gün arkadaşlarıyla birlikte bal dolu bir mağara bulmuşlar. Kuyu şeklinde yerin altına doğru inen ilginç bir mağaraymış. Uyanık arkadaşları balı alması için Cemşab’ı mağaraya indirirmişler. Balı yukarı çektikten sonra kendilerine daha çok pay düşmesini isteyen arkadaşları Cemşab’ı mağaranın içinde bırakıp kaçarmışlar. Cemşab mağaranın içinde, küçük bir deliğin içinden sızan ışığı fark etmiş. Eliyle deliği genişletmiş ve ömrü boyunca görmediği güzellikte bir bahçe görmüş. Bahçenin içinde yılanlar varmış ve onların ortasında oturan Şahmeran.

Cemşab kısa sürede Şahmeranın sevgisini kazanmış ve onun yanında yaşamaya başlamış. Yıllarca burada yaşayan Cemşab ailesini çok özlemiş ve gitmek istemiş. Cemşab’ı kıramayan Şahmeran onun gitmesine izin vermiş ancak bir şartı varmış. Şahmeran ve meranların yerini kimseye söylememesi gerekiyormuş. Cemşab Şahmerana söz vermiş ve ailesinin yanına dönmüş.

Cemşab, Şahmeranın yerini kimseye söylememiş ta ki o güne kadar. Ülkenin padişahı hastalanmış. Vezir, padişahın iyileşmesi için Şahmeran’ın etini yemesi gerektiğini söylemiş ve tüm ülkeye haber salmış. Ülkedeki bütün erkekler ve kadınlar hamama götürülmüş çünkü Şahmeranı gören kişinin sırtı hamama girince pul pul olurmuş. Cemşab zorla hamama götürülünce gerçekten de sırtında pullar oluşmuş ve vezir Cemşab’ı hemen esir alıp zindana kapatmış. İşkencelere daha fazla dayanamayan Cemşab Şahmeranın yerini söylemek zorunda kalmış. Vezir Şahmeranın yakalanması için emir vermiş ve onu mahzene kapatmış.

Cemşab bir yolunu bulup Şahmeranın yanına gitmiş ve Şahmeran ona şunları söylemiş; ‘’Yaktın beni Cemşab, kanıma girdin ey âdemoğlu ben aslında insanların güvene layık olmayan aşağılık birer mahlûk olduklarını biliyordum. Seni sağlam sandım bir kez olsun yanılayım dedim lakin sen de beni yanılttın’’ Demiş. Cemşab’ın üzgün olduğunu gören Şahmeran devam etmiş.  ‘’Ey Cemşab sebep her ne olursa olsun sen bana büyük bir kötülük ettin fakat senin bana yaptığını ben sana yapmayacağım.

Şimdi beni iyi dinle vezir beni öldürdükten sonra ilk suyu padişaha içirecek, içirmesine izin verme, zehirdir. Elinden gelirse ilk suyu vezire içir. İkinci suyu padişaha verirsen şifa bulacak ve üçüncü suyu sen iç. İlerde kazançlı çıktığını görüp beni hayırla anacaksın.’’

Ve kazanlar kaynatılmış Cemşab Şahmeranın söylediği gibi ilk suyu vezire içirmeyi başarmış. İkinci suyu padişaha ve son olarak üçüncü suyu kendisi içmiş. Vezir ölmüş, padişah eski sağlığına kavuşmuş. Padişah kendisini iyileştirdiği için Cemşab’ı vezir yapmış.

Rivayete göre meranlar(yılanlar) Şahmeranın öldüğünü bilmiyormuş çünkü Şahmeran mağaradan giderken önce hamama oradan da düğüne gideceğini söylemiş. Yeryüzünde davul seslerini duyan meranlar düğünün hala devam ettiğini sanıyormuş. Kıyamet günü geldiğinde davul sesleri kesilecek ve meranlar Şahmeranın öldüğünü anlayıp yeryüzüne çıkacakmış. Şahmeranın öcünü almak için bütün evleri basacak ve herkesi zehirleyerek öldürecekmiş.

spacer