BEDEN DİLİ

Dans, bedenin ve ruhun şarkı söylemesidir. Bazen yüksek sesle, bazen fısıldayarak ve bazen de içinden. Coşkulu veya hüzünlü. Umutlu veya heyecanlı.
Gözleri, dili, yüzdeki ifadeyi tamamlar beden. Bir insana sadece dilinizle “gitme” demeniz yetmeyecektir. Kollarınız, göğsünüz, diziniz, başınız da “gitme!” diye haykırmalı. Kusursuz bir koronun uhrevi ahengiyle. Yeterince güçlü çıkarsa bedeninizin sesi, göreceksiniz ki dili çözülecek, dizleri çözülecek ve kollarınıza bırakacak kendi bedenini. Güvenle, aşkla bırakacak. İki kişilik bir şarkıya çözülecek bedenlerin dili.
spacer




UFUK ÇİZGİSİ


Çizgiler çoğunlukla böler, ayırır, engeller, sınır koyar ve çerçeveleyip hapseder. İçinizden araya bir çizgi koymanın vakti geldi dersiniz. O koyduğunuz çizgi aşılamaz. Çünkü sınırı belirlemeden önce çok düşünürsünüz ve bu sebepten dolayı kolay kolay silemezsiniz. Çizginin gerisinde durur içeri almak istemedikleriniz.

Mesela, bir ülkeye giriş yaparken pasaport kontrol noktasındaki kırmızı çizginin gerisinde beklemek veya metrolardaki sarı çizginin gerisinde beklemek gibi.

Ufuk çizgisi ise en iyi masum olandır. O, gökyüzüyle denizi birbirinden ayırır. Baktığınızda huzur verir. İşte bu, ruhunun ufuk çizgisidir.

Ben seni iki mavinin arasında sevdim. Denizin hemen üstünde gökyüzünün biraz altında…
Ahmet Batman

spacer




GÖLGE


Hiç dikkat ettiniz mi? Bilmiyorum ama uzun zaman sonra duvardan fotoğrafları veya tabloları kaldırdığımızda altında bir iz kalır. Onulmaz bir gölgeden ibaret. Hiçbir boya silemez o izi.

O cansız varlığı kaldırıp boş duvara son kez baktığımızda acısıyla tatlısıyla yaşananlar sesiz bir film gibi geçip gider gözümüzün önünden. Keyifli hafta sonu kahvaltılarının kahkahaları, sonu mutlu biten büyük kavgaların yüksek sesli bağırışları, yalnız kalındığında elinde bir fincan kahveyle hayallere dalışları, içinizde tuttuğunuz gözyaşlarınızı bir an tutamayıp akması, anlatması zor olan hüzünlerin içinde yalnız kalma isteği capcanlı durur duvardaki boyanın yüzeyinde. 

Çerçevelerin altından çıkan gölgenin içine, o duvarın şahit olduğu hatıralar gizlenmiştir. O duvar kim bilir daha kaç kişinin hayatına dahil olmuştur. Bütün bunları o evden taşınırken bırakırız duvarda. Bilerek, görerek ve isteyerek. 
spacer




HAFIZA KAYBI ŞART



Sevdiğimiz birini unutmaya başladığımızda önce sesini unuturuz. Sonra yüzünü, bakışlarını ve kokusunu. Kokusunu unuttuğumuzun farkında bile olmayız çoğu zaman. Acı dolu bir sessizliğe bürünür her biri. Hiçbir şey unutmaya başlamak kadar canımızı acıtmaz.

Belki de özlemenin en büyük yan etkisi unutmaktır. Unutmaya başladıkça özler; özlemeye devam ettikçe ona dair bütün izler silinir.

Özlemek, aynaya baktığımızda gördüğümüz mutsuzluğun adıdır. Çevremizdeki insanları kandırmak için kullandığımız ve gülümsememizin arkasına saklanan sahteliktir. Belki de kendi kendimize yaptığımız bir iç hesaplaşmadır.

Özlemek, içimizi kemiren bir rüyadan ibarettir. İstemeden de olsa zaman denilen boşluğa sürüklenmeye başlamışızdır artık.

Özlemek, belki de çevremizdeki insanlarla konuşmak yerine şarkılara sığınmaktır. Özlemeyi bırakmaya çalışmak kafamızdaki ve kalbimizdeki film şeridini yakmaktır. 

Buna cesaretin var mı?
                                                                                              

spacer




BU SURET BENİM DEĞİL



Hiç düşündünüz mü bilmiyorum ama insan en çok kendi suretine yabancıdır. Ömür boyu her şeyi bütün gerçekliğiyle görebiliriz ancak sadece kendi suretimizden mahrum kalırız. Suretimizi görmemiz için mutlaka arada bir nesnelliğe ihtiyaç duyarız. İhtiyacımız olan şeyin illa bir ayna veya kamera olması gerekmez, herhangi bir parlak yüzey de yeterlidir.

Aynalara mahkûmuz. Peki, siz aynalara inanıyor musunuz? Ben inanmıyorum. Aynalar bize doğruyu söylemez. Bir başkasının sizi nasıl gördüğünü asla bilemezsiniz. İnsanın kendi suretine bu kadar yabancı olması çok yazık.

Bir aynanın karşısına geçtiğinizde sahte bir görüntüyü seyredersiniz. İşte bu yüzden sizi siz değil en çok başkaları seyreder.

spacer