ŞAHMERAN


Bir rivayete göre Tarsus’ta alt kısmı yılan üst kısmı güzeller güzeli bir kadın yaşarmış. Yerin yedi kat altındaki mağaralarda yaşayan meran adı verilen yılanlar varmış. Bu yılanlar akıllı ve zeki olduğu gibi sevgiye ve arkadaşlığa da önem verirmiş. Hep birlikte mutlu bir hayat sürerlermiş.  Meranların başında Şahmeran denilen kraliçeleri varmış. Bu Şahmeran hiç yaşlanmaz, öldüğü zaman güzelliği ve ruhu kızına geçermiş.

Şahmeranı gören tek insan Cemşab, odunculukla geçinen fakir bir ailenin oğluymuş. Bir gün arkadaşlarıyla birlikte bal dolu bir mağara bulmuşlar. Kuyu şeklinde yerin altına doğru inen ilginç bir mağaraymış. Uyanık arkadaşları balı alması için Cemşab’ı mağaraya indirirmişler. Balı yukarı çektikten sonra kendilerine daha çok pay düşmesini isteyen arkadaşları Cemşab’ı mağaranın içinde bırakıp kaçarmışlar. Cemşab mağaranın içinde, küçük bir deliğin içinden sızan ışığı fark etmiş. Eliyle deliği genişletmiş ve ömrü boyunca görmediği güzellikte bir bahçe görmüş. Bahçenin içinde yılanlar varmış ve onların ortasında oturan Şahmeran.

Cemşab kısa sürede Şahmeranın sevgisini kazanmış ve onun yanında yaşamaya başlamış. Yıllarca burada yaşayan Cemşab ailesini çok özlemiş ve gitmek istemiş. Cemşab’ı kıramayan Şahmeran onun gitmesine izin vermiş ancak bir şartı varmış. Şahmeran ve meranların yerini kimseye söylememesi gerekiyormuş. Cemşab Şahmerana söz vermiş ve ailesinin yanına dönmüş.

Cemşab, Şahmeranın yerini kimseye söylememiş ta ki o güne kadar. Ülkenin padişahı hastalanmış. Vezir, padişahın iyileşmesi için Şahmeran’ın etini yemesi gerektiğini söylemiş ve tüm ülkeye haber salmış. Ülkedeki bütün erkekler ve kadınlar hamama götürülmüş çünkü Şahmeranı gören kişinin sırtı hamama girince pul pul olurmuş. Cemşab zorla hamama götürülünce gerçekten de sırtında pullar oluşmuş ve vezir Cemşab’ı hemen esir alıp zindana kapatmış. İşkencelere daha fazla dayanamayan Cemşab Şahmeranın yerini söylemek zorunda kalmış. Vezir Şahmeranın yakalanması için emir vermiş ve onu mahzene kapatmış.

Cemşab bir yolunu bulup Şahmeranın yanına gitmiş ve Şahmeran ona şunları söylemiş; ‘’Yaktın beni Cemşab, kanıma girdin ey âdemoğlu ben aslında insanların güvene layık olmayan aşağılık birer mahlûk olduklarını biliyordum. Seni sağlam sandım bir kez olsun yanılayım dedim lakin sen de beni yanılttın’’ Demiş. Cemşab’ın üzgün olduğunu gören Şahmeran devam etmiş.  ‘’Ey Cemşab sebep her ne olursa olsun sen bana büyük bir kötülük ettin fakat senin bana yaptığını ben sana yapmayacağım.

Şimdi beni iyi dinle vezir beni öldürdükten sonra ilk suyu padişaha içirecek, içirmesine izin verme, zehirdir. Elinden gelirse ilk suyu vezire içir. İkinci suyu padişaha verirsen şifa bulacak ve üçüncü suyu sen iç. İlerde kazançlı çıktığını görüp beni hayırla anacaksın.’’

Ve kazanlar kaynatılmış Cemşab Şahmeranın söylediği gibi ilk suyu vezire içirmeyi başarmış. İkinci suyu padişaha ve son olarak üçüncü suyu kendisi içmiş. Vezir ölmüş, padişah eski sağlığına kavuşmuş. Padişah kendisini iyileştirdiği için Cemşab’ı vezir yapmış.

Rivayete göre meranlar(yılanlar) Şahmeranın öldüğünü bilmiyormuş çünkü Şahmeran mağaradan giderken önce hamama oradan da düğüne gideceğini söylemiş. Yeryüzünde davul seslerini duyan meranlar düğünün hala devam ettiğini sanıyormuş. Kıyamet günü geldiğinde davul sesleri kesilecek ve meranlar Şahmeranın öldüğünü anlayıp yeryüzüne çıkacakmış. Şahmeranın öcünü almak için bütün evleri basacak ve herkesi zehirleyerek öldürecekmiş.

spacer




SONSUZLUK & ÖTESİNDE



Sonsuzluk benim için ölümsüzlüktür. Kafanızda ölümü hayal edebilir misiniz? Hepimiz bunu biliyoruz ne kadar görmezden gelirsek gelelim inkâr edemeyeceğimiz bir gerçek. Hangimiz ölüm yok diyebilir ki? Ölüm hemen yanı başımızda sırasını bekliyor sadece. O kaçınılmazdır. Tıpkı doğmak, yaşamak, nefes almak gibi.

Ölüm yok oluş mudur? Yoksa yeniden başlamak mıdır? Çok sevdiğiniz birinin ölüm haberini aldığınızı düşünün. Eminim bu haber sizi derinden üzer belki ölümü kötü düşünmemiz bu yüzdendir. Sevdiğimiz insanları bizden aldığı için ölümü hiç sevmeyiz.

Peki, neden yanımızdayken değerini bilmiyoruz, değerini bilmemiz için illa ölmesi mi gerekiyor, illa yokluğunun acısını tatmamız mı gerekiyor? Eğer sevdiğiniz birileri varsa hala dokunabiliyorken, konuşabiliyorken, gözlerinin içine bakabiliyorken neden bu yarım kalmışlık?

Yazmak, sonsuzluk ve ötesidir.

Kütüphanelerin ölümsüzlüğüne ve kitapların raflarda duruşuna çocukça inandığım için yazıyorum.

Orhan Pamuk

Hiç kimse Orhan Pamuk tamamen yok oldu diyemez. Onlar yazılarını yazarken hiç farkında olmadan ölümsüz oldular. Bedenleri yok oldu belki ama nefes alan ve aramızda yaşayan sadece mecburiyetten ‘’insan’’ diye adlandırdığımız varlıklardan daha çok yaşamayı hak ediyorlardı.

Bazen hafif bir rüzgâr esintisinde bazen denizin dalgalarında bazen yağmur yağdığında veya hiç olmadık bir zamanda aklınıza gelir onların bir sözü. Dışarıda hafif hafif kar yağıyor. Aklımda sadece o galeyan ediyor ve birden dile geliyor Can Yücel;

Ömür dediğin üç gündür; dün geldi geçti, yarın meçhuldür. O halde ömür dediğin bir gündür; o da bugündür.
Tekrar tekrar anıyorum onu, toprağa karışan ve yanımızda olmayan bedeni umurumda değil. Bilhassa seviyorum kalbime dokunan, içimi ısıtan sözlerini. Can Yücel öldü evet ama ben onu bir kar tanesinde tekrar dirilttim şimdi kim diyebilir ki Can Yücel yok oldu diye? Hiç kimse.
spacer




HİÇ


Sen hiç acı çekmedin mi?
Sen hiç sevmedin mi?
Sen hiç mutlu olmadın mı?
Sen hiç nefesin kesilene kadar ağlamadın mı?
Sen hiç?
Sen...
Ağlamak, gülmek, kazanmak, kaybetmek, sevinmek, üzülmek... aklına gelebilecek birçok şeyi elde edebilir veya yaşayıp deneyimleme şansına sahip olabilirsin. Peki, ‘hiç’ olabilir misin?

‘Hiç’, konuşulmayan, dile getirilmeyen ve yaşanmayandır. Daha fazla para daha fazla güç daha fazla ihtirasa sahip olmak istiyor olabilirsin belki de sahipsin bilmiyorum. Kendi farkındalığının farkında mısın?

‘Hiç’ üzerine konuşurken Parmenides, Gorgias, Platon, Heidegger, Sartre, Stirner, Mainlaender vb. Uzun bir liste hazırlanabilir. ‘Hiç’ üzerine konuşmak varlık üzerine konuşmak demektir. Varlık, varoluşunu hiçe borçludur. Tıpkı bir bireyin var olması için yumurta ve kâfi miktarda sperme ihtiyaç duyduğu gibi.

‘Hiç’ olmak her şey olmaktır. ‘Hiç’ olduğun zaman tam olursun. Tüm egolardan, zamandan, bencillikten, korkulardan ve gelecek kaygısından bağımsız geçmişi düşünmeden hep var olmaktır. Yolun sonunun nereye varacağı çok da önemli değildir. ‘Hiç’ olmak değersiz olmak değildir tam tersine içindeki zenginlikleri keşfedip kabuğunu kırmaktır.
Aşk… Hep üç harftir. Bazen kan olur.  Bazen can olur. Bazen gam olur. Bazen hiç olur. 





spacer