ACIYI SEVMEK OLUR MU?


 Dur ve düşün acıyı sevmek olur mu? Söylemesi kolay, yaşaması zor, kabullenmesi zamanla ama unutması imkânsız. Acının çeşitleri vardır. Mesela aşk acısı, sevdiğin birini kaybetme acısı, biber acısı… Kimi sadece dilini acıtırken kimi de kalbini acıtır. Ruhunu daraltır. Nefes alamamaya başladığında anlarsın bir şeylerin ters gittiğini sonra gözyaşların yanaklarından süzülür işte o zaman bırakırsın kendini acının kollarına.

Acı hissedilmeyi talep eder. O zaman hisset her parçan acıdan yansın bırak, alev alsın. Üstüne git acının. Sakın kaçma. Zamanla ateşten yanan yaraların nasırlaşır. Sen geçtiğini, iyileştiğini zannedersin. Sonra bir gün kabuk tutan yarana biri öyle bir şey basar ki iyileşip iyileşmediğini o zaman anlarsın. Belki bir şarkı belki bir eşya sebep olur yaralarını kanatmaya
.
Sen onu bastırmaya çalıştıkça o daha çok canını acıtır, sev onu. Acı nankördür hep onunla ilgilenmeni ister. Sonuçta acımadan tatlanamazsın. Sonra o çok canını yakan acın iyileşir, orada olduğunu bilirsin ama iyileşir işte. İzi kalır sadece. Üstüne yeni acılar eklenir. Bu böyle devam eder ama korkma bu döngü her seferinde bir basamak daha yükselmeni sağlar.

Ve son olarak; bu yaşıma kadar öğrendiğim bir şey varsa o da ne kadar acırsa acısın ölmüyorsun.
Size çok sevdiğim bir yazarın sözüyle veda etmek istiyorum.

‘’Elmas nasıl yontulmadan mükemmelleşmezse insan da acı çekmeden olgunlaşmaz’’. Konfüçyüs

Paylaş:
spacer

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder