ŞAHMERAN


Bir rivayete göre Tarsus’ta alt kısmı yılan üst kısmı güzeller güzeli bir kadın yaşarmış. Yerin yedi kat altındaki mağaralarda yaşayan meran adı verilen yılanlar varmış. Bu yılanlar akıllı ve zeki olduğu gibi sevgiye ve arkadaşlığa da önem verirmiş. Hep birlikte mutlu bir hayat sürerlermiş.  Meranların başında Şahmeran denilen kraliçeleri varmış. Bu Şahmeran hiç yaşlanmaz, öldüğü zaman güzelliği ve ruhu kızına geçermiş.

Şahmeranı gören tek insan Cemşab, odunculukla geçinen fakir bir ailenin oğluymuş. Bir gün arkadaşlarıyla birlikte bal dolu bir mağara bulmuşlar. Kuyu şeklinde yerin altına doğru inen ilginç bir mağaraymış. Uyanık arkadaşları balı alması için Cemşab’ı mağaraya indirirmişler. Balı yukarı çektikten sonra kendilerine daha çok pay düşmesini isteyen arkadaşları Cemşab’ı mağaranın içinde bırakıp kaçarmışlar. Cemşab mağaranın içinde, küçük bir deliğin içinden sızan ışığı fark etmiş. Eliyle deliği genişletmiş ve ömrü boyunca görmediği güzellikte bir bahçe görmüş. Bahçenin içinde yılanlar varmış ve onların ortasında oturan Şahmeran.

Cemşab kısa sürede Şahmeranın sevgisini kazanmış ve onun yanında yaşamaya başlamış. Yıllarca burada yaşayan Cemşab ailesini çok özlemiş ve gitmek istemiş. Cemşab’ı kıramayan Şahmeran onun gitmesine izin vermiş ancak bir şartı varmış. Şahmeran ve meranların yerini kimseye söylememesi gerekiyormuş. Cemşab Şahmerana söz vermiş ve ailesinin yanına dönmüş.

Cemşab, Şahmeranın yerini kimseye söylememiş ta ki o güne kadar. Ülkenin padişahı hastalanmış. Vezir, padişahın iyileşmesi için Şahmeran’ın etini yemesi gerektiğini söylemiş ve tüm ülkeye haber salmış. Ülkedeki bütün erkekler ve kadınlar hamama götürülmüş çünkü Şahmeranı gören kişinin sırtı hamama girince pul pul olurmuş. Cemşab zorla hamama götürülünce gerçekten de sırtında pullar oluşmuş ve vezir Cemşab’ı hemen esir alıp zindana kapatmış. İşkencelere daha fazla dayanamayan Cemşab Şahmeranın yerini söylemek zorunda kalmış. Vezir Şahmeranın yakalanması için emir vermiş ve onu mahzene kapatmış.

Cemşab bir yolunu bulup Şahmeranın yanına gitmiş ve Şahmeran ona şunları söylemiş; ‘’Yaktın beni Cemşab, kanıma girdin ey âdemoğlu ben aslında insanların güvene layık olmayan aşağılık birer mahlûk olduklarını biliyordum. Seni sağlam sandım bir kez olsun yanılayım dedim lakin sen de beni yanılttın’’ Demiş. Cemşab’ın üzgün olduğunu gören Şahmeran devam etmiş.  ‘’Ey Cemşab sebep her ne olursa olsun sen bana büyük bir kötülük ettin fakat senin bana yaptığını ben sana yapmayacağım.

Şimdi beni iyi dinle vezir beni öldürdükten sonra ilk suyu padişaha içirecek, içirmesine izin verme, zehirdir. Elinden gelirse ilk suyu vezire içir. İkinci suyu padişaha verirsen şifa bulacak ve üçüncü suyu sen iç. İlerde kazançlı çıktığını görüp beni hayırla anacaksın.’’

Ve kazanlar kaynatılmış Cemşab Şahmeranın söylediği gibi ilk suyu vezire içirmeyi başarmış. İkinci suyu padişaha ve son olarak üçüncü suyu kendisi içmiş. Vezir ölmüş, padişah eski sağlığına kavuşmuş. Padişah kendisini iyileştirdiği için Cemşab’ı vezir yapmış.

Rivayete göre meranlar(yılanlar) Şahmeranın öldüğünü bilmiyormuş çünkü Şahmeran mağaradan giderken önce hamama oradan da düğüne gideceğini söylemiş. Yeryüzünde davul seslerini duyan meranlar düğünün hala devam ettiğini sanıyormuş. Kıyamet günü geldiğinde davul sesleri kesilecek ve meranlar Şahmeranın öldüğünü anlayıp yeryüzüne çıkacakmış. Şahmeranın öcünü almak için bütün evleri basacak ve herkesi zehirleyerek öldürecekmiş.

spacer




SONSUZLUK & ÖTESİNDE



Sonsuzluk benim için ölümsüzlüktür. Kafanızda ölümü hayal edebilir misiniz? Hepimiz bunu biliyoruz ne kadar görmezden gelirsek gelelim inkâr edemeyeceğimiz bir gerçek. Hangimiz ölüm yok diyebilir ki? Ölüm hemen yanı başımızda sırasını bekliyor sadece. O kaçınılmazdır. Tıpkı doğmak, yaşamak, nefes almak gibi.

Ölüm yok oluş mudur? Yoksa yeniden başlamak mıdır? Çok sevdiğiniz birinin ölüm haberini aldığınızı düşünün. Eminim bu haber sizi derinden üzer belki ölümü kötü düşünmemiz bu yüzdendir. Sevdiğimiz insanları bizden aldığı için ölümü hiç sevmeyiz.

Peki, neden yanımızdayken değerini bilmiyoruz, değerini bilmemiz için illa ölmesi mi gerekiyor, illa yokluğunun acısını tatmamız mı gerekiyor? Eğer sevdiğiniz birileri varsa hala dokunabiliyorken, konuşabiliyorken, gözlerinin içine bakabiliyorken neden bu yarım kalmışlık?

Yazmak, sonsuzluk ve ötesidir.

Kütüphanelerin ölümsüzlüğüne ve kitapların raflarda duruşuna çocukça inandığım için yazıyorum.

Orhan Pamuk

Hiç kimse Orhan Pamuk tamamen yok oldu diyemez. Onlar yazılarını yazarken hiç farkında olmadan ölümsüz oldular. Bedenleri yok oldu belki ama nefes alan ve aramızda yaşayan sadece mecburiyetten ‘’insan’’ diye adlandırdığımız varlıklardan daha çok yaşamayı hak ediyorlardı.

Bazen hafif bir rüzgâr esintisinde bazen denizin dalgalarında bazen yağmur yağdığında veya hiç olmadık bir zamanda aklınıza gelir onların bir sözü. Dışarıda hafif hafif kar yağıyor. Aklımda sadece o galeyan ediyor ve birden dile geliyor Can Yücel;

Ömür dediğin üç gündür; dün geldi geçti, yarın meçhuldür. O halde ömür dediğin bir gündür; o da bugündür.
Tekrar tekrar anıyorum onu, toprağa karışan ve yanımızda olmayan bedeni umurumda değil. Bilhassa seviyorum kalbime dokunan, içimi ısıtan sözlerini. Can Yücel öldü evet ama ben onu bir kar tanesinde tekrar dirilttim şimdi kim diyebilir ki Can Yücel yok oldu diye? Hiç kimse.
spacer




HİÇ


Sen hiç acı çekmedin mi?
Sen hiç sevmedin mi?
Sen hiç mutlu olmadın mı?
Sen hiç nefesin kesilene kadar ağlamadın mı?
Sen hiç?
Sen...
Ağlamak, gülmek, kazanmak, kaybetmek, sevinmek, üzülmek... aklına gelebilecek birçok şeyi elde edebilir veya yaşayıp deneyimleme şansına sahip olabilirsin. Peki, ‘hiç’ olabilir misin?

‘Hiç’, konuşulmayan, dile getirilmeyen ve yaşanmayandır. Daha fazla para daha fazla güç daha fazla ihtirasa sahip olmak istiyor olabilirsin belki de sahipsin bilmiyorum. Kendi farkındalığının farkında mısın?

‘Hiç’ üzerine konuşurken Parmenides, Gorgias, Platon, Heidegger, Sartre, Stirner, Mainlaender vb. Uzun bir liste hazırlanabilir. ‘Hiç’ üzerine konuşmak varlık üzerine konuşmak demektir. Varlık, varoluşunu hiçe borçludur. Tıpkı bir bireyin var olması için yumurta ve kâfi miktarda sperme ihtiyaç duyduğu gibi.

‘Hiç’ olmak her şey olmaktır. ‘Hiç’ olduğun zaman tam olursun. Tüm egolardan, zamandan, bencillikten, korkulardan ve gelecek kaygısından bağımsız geçmişi düşünmeden hep var olmaktır. Yolun sonunun nereye varacağı çok da önemli değildir. ‘Hiç’ olmak değersiz olmak değildir tam tersine içindeki zenginlikleri keşfedip kabuğunu kırmaktır.
Aşk… Hep üç harftir. Bazen kan olur.  Bazen can olur. Bazen gam olur. Bazen hiç olur. 





spacer




KADIN


Kadın... Kadın nedir? Bir kelime beş harften oluşan basit bir addır aslında. Ama içinde koca bir dünyayı barındırır. Öncelikle bu kelimenin sözlük anlamına bakalım.
1.Evlenmiş ya da kızlığını yitirmiş insan.(!)
2.Dişi cinsinde olan insan.

Ne zaman ki kadını dişi değil kişi olarak görürsek işte o zaman uygar ve ahlaklı bir toplum oluruz.
Birde kadınlara armağan edilmiş dünya kadınlar günü dayatması var.1857 yılında bir grev sonucu 120 kadının ölümünden sonra 8 Mart Dünya Kadınlar Günü olarak kutlanmaktadır. Kadınların sadece bugünde hatırlandığı sevgilileri veya eşleri tarafından hediyeler, çiçekler alındığı ancak bu durumun 9 Martta unutulduğu bir gündür.

Yıllardır süre gelen bir savaş; kadınların toplumda sesini duyurmaya çalışmaları, her gün tecavüze ve şiddete maruz kalan kadınlar kendilerini anlatacak bir yer arıyorlar. Maalesef toplumun vicdanını kanatacak bir durum olmadıkça seslerini pek de duyuramıyorlar.

 Üç kişi tarafından tecavüz girişimine direndiğin için minibüste defalarca bıçaklanmış ardından demir çubukla dövülmüş, elleri kesilmiş ve cesedin yakılarak katledilmemişsen veya henüz lisedeyken matematik öğretmeninin tecavüzüne dayanamayıp intihar etmediysen tecavüzler, cinayetler, dayaklar klasik bir üçüncü sayfa haberinden fazlası olamaz.

Bu konuda ciddi bir adım atılmasını beklediğiniz an işler en sonunda idam cezasına gelir. Olay tecavüz edeni, döveni, öldüreni öldürmek değil bu olayların ortadan kalkmasını sağlamak. Ben şahsen idamın bir çözüm olduğunu düşünmüyorum. İdam getirelim bütün sorun ortadan kalksın değil mesele daha uzun soluklu çalışmalar gerektirir. Siz ''örtüsüz kadın ya kiralıktır ya da satılıktır'' dedikten sonra tecavüz olayları için çözümü idamda ararsanız bunun hiçbir anlamı olmadığını görürsünüz. İhtiyacımız olan tek şey zihniyet değişimidir.

Şimdi biraz da kadının toplumda ki yerine ve önemine bakalım. Ataerkil toplumda yaşayan bir kadınsan senin üzerine yapışmış bazı kalıplara maruz kalıyorsun demektir. Bu kalıpları biraz irdeleyelim. Bir kadın olarak erkek egemen bir toplumda yaşamanın zorluklarından birkaç örnek verebilirim.

®    Senin hakkında verilen kararların erkek tarafından verilmesine alışırsın.
®    İster baban ister kocan ister sevgilin ister abin ister eşin olsun onlardan izinsiz bir şey yaparsan sonuçlarına katlanırsın.
®    Mahalle baskısı altında en çok sen kalırsın.
®    Kendini bildiğinden beri edep dersleri alırsın.
®    Yeri geldiğinde eşin bile yerinin mutfak ve yatak olduğunu hatırlatır.
®    Seni kendi fikirleriyle alt edemeyen erkek lafı mutlaka ''elinin hamuruyla'' sözüne getirir.
®    Tecavüze uğradıysan sana laf atıldıysa aile içinde şiddete maruz kaldıysan kim bilir ne yapmışsındır.
®    Erkeklerin yer açtığı kadar yaşarsın.
®    Eşinin diplomana değil nasıl yemek yaptığına baktığında öğrenirsin.
®    Tek başına bir evde yaşayamazsın.
®    Diz üstü eteğinin dekolteli elbisenin erkekleri baştan çıkardığını bilmen gerekir.
®    Dişi köpek kuyruk sallamazsa... Özlü sözleriyle büyürsün.
®    Gece tek başına sokakta yürüyemezsin.
®    Özellikle sokakta yüksek sesle kahkaha atamazsın.

En başta sormuş olduğum soruyu tekrar sormak istiyorum. Kadın nedir?
Kadın senin kız kardeşin, karın, arkadaşın, sevgilin, ilk aşkın, çocukluk arkadaşın, iş arkadaşın, annendir. Kadın veya dişi bu dünyaya bir canlı getirebilme mucizesi verilmiş bir canlıdır. Kadın mutfakta aşçı sokakta hanımefendi yatakta fahişe değildir. Namusunuzu kadın kazandırır o yüzden ödünüz kopar namusunuza laf gelecek diye. Utanmanız ancak karınız veya sevgiliniz namussuzluk yaparsa olur. Öyle bir durum da hemen temizlersiniz ''namusunuzu''. Siz; kafası cinsel organlarından yukarı çıkamayanlar kadın sadece işiniz düştüğün de kullanabileceğiniz bir eşya değil.

Evlendiğinde kocanın sözünden çıkmayacaksın evinin hamını olacaksın diye büyüttüğünüz kızlarınız kocaları tarafından öldürüldüğünde kaderi böyleymiş deyip susmak yerine biz nerede yanlış yaptık diye düşünün.
Biz kimsenin çiçeği, böceği, çikolatası, kedisi, kuşu değiliz. Biz ''bayan'' da değiliz. Biz sadece kadınız ve kadın olarak yaşamak istiyoruz.

Erkeklerin erkek olduğu hatta bazen ''adam'' oldukları dünya da sadece kadın olarak yaşamak istiyoruz.
 ‘’Sana ruh üflendiğinde bir kadının karnındasın. Ağladığında bir kadının kucağındasın. Âşık olduğunda bir kadının kalbindesin’’.

spacer




MAVİ




Şubat ayıydı. Günlerdir kar yağmasını beklerken dışarıda yağmur başlamıştı ve gök gürlüyordu hava buz gibi rüzgâr kurşun kadar sertti. Evde yalnızdım. Camdan yağmuru izliyordum elimde bir fincan kahve; kokusu hala burnumda. Sonra bir anda karnımın alt tarafında şiddetli bir ağrı hissettim aklıma getirmemeye çalışıyordum olamaz daha çok erken şimdi gelemezsin doğuma daha çok var. Hemen arabaya bindik hastaneye gitmek için yola çıktık o kadar çok yağmur yağmıştı ki trafikten yollar kapanmış ilerlememiz gittikçe güçleşiyordu. Ağrım artmaya devam etti daha şiddetli bir hal almıştı. Hastaneye gittiğimizde doğum başlamıştı beni hemen doğuma aldılar. Doğum çok zor geçmiş ben kendimde değildim doktorlar öyle söylemiş. Doğuma geç kaldığımız için göz sinirlerin zedelenmiş. Doktorlar hiç göremeyeceğini söylediğinde elimizden hiç bir şey gelmedi.

Anne bir daha anlatır mısın?
Aynı hikâyeyi kaç kere anlatmıştım bilmiyorum ama her seferinde ağladığımı belli etmemek için çok çabalıyordum.
Anne benim adım neden mavi? Adımı kim koydu? Mavi ne demek? Nasıl bir şey? Güzel mi?
Adını ben koydum. Mavi bir renk.
Peki, başka renk var mı?
Hayır mavi. Dünyada sadece mavi rengi var. Ay güneş yıldızlar hepsi mavi hatta çikolata da mavi.
Anne bana mavi rengini anlatır mısın?
Hadi mavi şimdi uyku zamanı saat çok geç oldu eğer hemen uyursan yarın sana mavinin nasıl bir şey olduğunu anlatırım.

Adım mavi. Aynı hikâyeyle büyüdüm ben. Annemin her gece anlattığı o hikâye benim hikâyem. Hemen uyursan yarın mavinin ne olduğunu anlatırım dediği yalanlarla büyüdüm ben. Büyüdüm evet dünyada başka renklerin olmadığı yalanlarıyla büyüdüm. Bir gün balkonda otururken baloncu amcanın sesini duydum. Kırmızı balonlarım var diye bağırıyordu. Kırmızı balon mu hani dünyada her şey maviydi kırmızı da varmış işte o zaman kırmızı nasıl bir renk neye benziyor maviden güzel mi benim adım neden kırmızı değil diye çok ağlamıştım. Annemle konuşmadım uzun bir süre sonra okula başladım. Aslında güneşin sarı denizin mavi ağaçların yeşil olduğunu öğrendim. Öğrendim ama banane ki ben göremiyorum. Çikolata kahverengiymiş banane. Benim görebildiğim tek şey mavi.

spacer




SAHİ MUTLULUK NEYDİ?



Bizi mutlu edenlerin mutlulukla hiçbir ilgisinin olmadığını anlamamız için daha kaç acının ortasında kahkaha atmamız gerekecek. Canın çok yanacak ama sen hiç yanmamış gibi devam edeceksin. Çünkü kimse senin içindeki yangının ne olduğunu bilmeyecek. Belki anlatmayı deneyeceksin ama onlar seni dinleyip anlamak yerine sana akıl vermeye başladığında sen de hiç kimseye anlatmamaya başlayacaksın.

Mutlu musun? Mutlu muyum? Ben bile bu basit soruyu yanıtlayamıyorsam elbet vardır bir sebebi. Mutluluk?... Mutluluk?... Mutluluk?...

Sahi mutluluk neydi? Yıllar önce tanışmış mıydık? Yoksa birilerinde mi görmüştüm. Ya da bir kitapta mı okumuştum, belki bir film.  Mutluluğu kaybedenler mi arar yoksa hiç bulamamış olanlar mı? Ya geçmişte bırakmışızdır ya da yanlış yerlerde arıyoruzdur. Kim bilir belki yarınlardadır mutluluk. Oysaki bugüne dün dediğimizde mutlu olduğumuzu anlayacağız. Mutluluk aramakla bulunmaz ki o seni gelir bulur. Saati, yeri, zamanı yoktur. Elle tutamazsın, gözle göremezsin. Sadece hissedersin. Mutluluğa giden yol yoktur. Mutluluk bir yoldur ve sen de o yolda yürürsün.
  • ·        Sevdiğin insanın gözlerinin içine bakabilmekti elini tutup sarılabilmekti mutluluk.
  • ·        Bazen yağan yağmurun altında sıcak kahveni yudumlamaktı.
  • ·        Uzun yolculuklarda cam kenarına oturup müzik dinlemekti.
  • ·        Deniz kenarında oturup kitap okumaktı mutluluk.
  • ·        En üzgün olduğun zamanlarda omuzunda ağlayacak birinin olmasıydı.
  • ·        Sabahları alarm çalmadan uyanmaktı.
  • ·        Sevdiğin bir insandan hediye almaktı.
  • ·        Moralinin bozuk olduğu zamanlar da seni neşelendirmeye çalışan arkadaşındı.
  • ·        Mutluluk ''iyi ki varsın'' kelimesinden sonra gelen duyguydu.
  • ·        Hiç beklemediğin bir an gelen küçük hediyeydi mutluluk.
  • ·        Pakette kalan son sigarandı mutluluk.
  • ·        Bazen gitmen gerektiği zamanlarda gidebilmekti.


spacer




ACIYI SEVMEK OLUR MU?


 Dur ve düşün acıyı sevmek olur mu? Söylemesi kolay, yaşaması zor, kabullenmesi zamanla ama unutması imkânsız. Acının çeşitleri vardır. Mesela aşk acısı, sevdiğin birini kaybetme acısı, biber acısı… Kimi sadece dilini acıtırken kimi de kalbini acıtır. Ruhunu daraltır. Nefes alamamaya başladığında anlarsın bir şeylerin ters gittiğini sonra gözyaşların yanaklarından süzülür işte o zaman bırakırsın kendini acının kollarına.

Acı hissedilmeyi talep eder. O zaman hisset her parçan acıdan yansın bırak, alev alsın. Üstüne git acının. Sakın kaçma. Zamanla ateşten yanan yaraların nasırlaşır. Sen geçtiğini, iyileştiğini zannedersin. Sonra bir gün kabuk tutan yarana biri öyle bir şey basar ki iyileşip iyileşmediğini o zaman anlarsın. Belki bir şarkı belki bir eşya sebep olur yaralarını kanatmaya
.
Sen onu bastırmaya çalıştıkça o daha çok canını acıtır, sev onu. Acı nankördür hep onunla ilgilenmeni ister. Sonuçta acımadan tatlanamazsın. Sonra o çok canını yakan acın iyileşir, orada olduğunu bilirsin ama iyileşir işte. İzi kalır sadece. Üstüne yeni acılar eklenir. Bu böyle devam eder ama korkma bu döngü her seferinde bir basamak daha yükselmeni sağlar.

Ve son olarak; bu yaşıma kadar öğrendiğim bir şey varsa o da ne kadar acırsa acısın ölmüyorsun.
Size çok sevdiğim bir yazarın sözüyle veda etmek istiyorum.

‘’Elmas nasıl yontulmadan mükemmelleşmezse insan da acı çekmeden olgunlaşmaz’’. Konfüçyüs

spacer




İNSAN DEĞİŞİR Mİ?



Selam. Şimdi seninle konuşmak istediğim bir konu var. Tam şu an da. Sağına, soluna bakma evet senden bahsediyorum. Hey sana diyorum gözlerini kaçırma benden senin de ilgini çekeceğini düşünüyorum. O halde başlayalım.

İnsan değişir mi? Yoksa bir insan yedisinde neyse yetmişinde de o mudur?  Bu sorunun cevabı kimine göre evet kimine göre hayır. Ama bence kesinlikle evet. Seninki de evetse yalnız değilsin. Peki, insanın değişmesine sebep olan ne? Girdiğiniz çevre mi? Yaşadığınız pişmanlıklar mı? Kırıldığınız noktalar mı?

Her şeyin bir bedeli olduğu gibi bu değişimin de bir bedeli vardır. İyi veya kötü güzel veya çirkin.
İçinizde kaç tane ''siz'' olduğunu hiç düşündünüz mü? Hayatınızda öyle insanlar vardır ki onların yanında bambaşka bir insan olursunuz. Kimi arkadaşlarınızın yanında mutlu, konuşkan kimilerinin yanında içe kapanık, somurtkan. İkisi de sizsiniz aslında. Bazı insanlar içki içtiklerinde içlerinden bambaşka bir insan çıkar. İçki içtiğinde ya mutlu olursun ya da dertlenirsin. 

Örnek vermem gerekirse bugün asla yapmam dediğin bir şeyi bir bakmışsın bir gün yapar hale gelmişsin. O zaman belki sen bile farkında olmazsın değiştiğinin.

Peki, senin değiştiğini söyleyen çevrende ki kişiler onlar neden öyle söylüyor bunu hiç düşündün mü? Belki gerçekten değiştin belki de artık onların çıkarlarına yaramadığın için öyle söylüyorlardır. Gerçekten seni seven insanlar bu arkadaşın veya sevgilin veya ailen olabilir ki bana sorarsan bu ihtimal çok düşük. Sen ne kadar değişirsen değiş onlar her zaman senin yanındadır.

Çünkü insan ne aklıyla sever ne de kalbiyle olur ya akıl durur kalp unutur insan ruhuyla sever o ne durur nede unutur. En azından ben öyle yapıyorum. Bundan dolayı insanlar benim değişmemi ister pek becerebildiğim de söylenemez.

Çıkarsız, karşılıksız sevdiğin bir kişinin değiştiğini bile görmezsin. Değişim her zaman iyi yönde olmak zorunda değildir. Olumsuz yönde de olabilir. Önemli olan her ne olursa olsun onun yanında olmaktır.

20 yaşımda ben, 35 yaşımda ben,
40 yaşımda ben ve bugünkü ben dördümüz.
Birden yirmi yaşımı, otuz beş yaşımın karşısına oturttum.
Kırk yaşımın karşısına da, ben geçtim.
Yirmi yaşım, otuz beş yaşımı tutucu buldu.
Kırk yaşım ikisinin de salak olduğunu söyledi.
Yatıştırayım dedim.
“Sen karışma moruk” dediler.
Büyük hır çıktı.
Komşular alttan üstten duvarlara vurdular.
Yirmi yaşım kırk yaşıma bardak attı.
Evin de içine ettiler.
Bende kabahat.
Ne çağırıyorsun tanımadığın adamları evine.

Can Yücel (“Davet…” şiirinden)
                                                                                                          
‘’Bende kabahat. Ne çağırıyorsun tanımadığın adamları evine.’’ İşte anlatmak istediğim de tam olarak bu yirmi yaşında da kırk yaşında da aynı kişisin ama zaman seni bu hale getirdi. Eğer bir suçlu varsa kendini suçlama etrafındaki insanları hiç suçlama illa suçlayacak birini arıyorsan zamanı suçla git yakasına yapış kaybettiğin onca yılın hesabını versin sana.

Ve sonuç olarak geçmişe bak ben bunu nasıl yapmışım dediğini duyar gibiyim. Evet, sen yaptın kendi özgür iradenle iyi veya kötü sonucuna da sen katlanacaksın. Hata yapmak güzeldir. Yoksa nasıl öğreneceksin. Sana hata yapma demeyeceğim tam aksine hata yap. Hayatı dolu dolu yaşa yaşadıklarınla büyü, olgunlaş ve değiş. Ama sana küçük naçizane bir tavsiyede bulunmamı istersen keşke deme çünkü ileride çok geç olabilir. Şimdi yap aklında ne varsa. Dünü bırak peşinden koşma, artık yorulmadın mı? Yarın ne olacağını bilmiyorsun düşünme. Beş dakika sonra ne olacağını bilemezken beş yıl sonrası için planlar yapma. Elinde sadece bugün var bugünü doya doya yaşa. Yarın için yatırım yap. Küçük tohumlar ek. Ek ki hasat vakti geldiğinde zamanının boşa geçmediğini anla. Sevdiğin biri varsa git sarıl ona. Yarın her şey için çok geç olabilir.

spacer




GELECEKTEKİ ÇOCUĞUMA MEKTUP



Merhaba. Ben annen. Nasılsın? Umarım mutlusundur. Sahi yaşlanmış mıyım? Sana böyle bir hediye vermek istedim tabi bunlar sana çok nostaljik geliyordur büyük ihtimalle ama ne yapalım şimdi moda olan bu. Hakkında çok fazla şeyi merak ediyorum. Cinsiyetin ne? Adını ne koymuşuz? Gözlerin hangi renk? En çok kime benziyorsun babana mı? Bana mı? Umarım gözlerin bana benzemiştir. Nelerden hoşlanırsın? Aramız nasıl? Zevklerimiz uyuşuyor mu? Sana iyi bir anne olabildim mi? Sen de bizim gibi kitap okumayı seviyor musun? Umarım ergenliğinde senden nefret ediyorum diye kapıları yüzüme kapatmamışsındır. Ya da evden kaçmamışsındır. Bilmeni istediğim birkaç şey var o zaman başlıyorum.

Sana sevgi dolu ve sımsıcak bir aile vermek için elimizden geleni yapacağız. Eğer evren bizi korkunç bir şekilde cezalandırmak istemezse baban şuan da yanımda.

Şu konuda çok eminim her zaman senin yanında olacağım. Arkanda durup seni tutmayacağım veya seni çekmeyeceğim. Karşında durup seni durdurmayacağım seni engellemeyeceğim. Çok büyük hatalar yapmadığın ve tek başına altından kalkamadığın sorunların olmadığı sürece. Benim görevim sadece sen düştüğünde seni elinden tutup kaldırmak yaralarını sarıp kaldığın yerden yola devam etmeni sağlamak. Bazen yolun sonuna geldiğini düşündüğün zaman seni iteklemek sana cesaret vermek.

Hayat birçok deneyimle dolu acı veya tatlı. Ve yaşaması bir o kadar da zor. Benimle her şeyi konuşmanı istiyorum ama her şeyi. Senden daha uzun süredir hayattayım. Hayatın karşına ne getireceği çok da belli olmuyor. Bu hayatı senden daha fazla deneyimlime imkanım oldu ama benimde senden öğreneceğim çok şey var.

Umarım karşılıklı oturup uzun uzun konuşabiliyoruzdur. Umarım beraber alışveriş yapabiliyoruzdur. Umarım beni arkadaşın olarak görüyorsundur. Umarım beraber tüm dünyayı gezebiliyoruzdur. Umarım müzik zevkin güzeldir ve kitaplara aşıksındır. Umarım kalp kırmıyorsundur. Umarım insanları mutlu etmeye çalışıyorsundur. Ama şunu da unutma en önemlisi sensin. Umarım kendini çok seviyorsundur. Umarım kendin olmaktan korkmuyorsundur.

Sana sahip olman gereken her şeyi eğer imkanım varsa daha fazlasını vereceğim. Eksik hissetmeni istemiyorum. İçinde en ufak bir ukde kalsın istemiyorum. Tanışmamıza yıllar var ama şimdiden seni çok seveceğimi biliyorum. ‘’Gözler kördür. İnsan ancak yüreğiyle baktığı zaman görebilir.’’

Başarılı biri olmak zorunda değilsin seni ne mutlu ediyorsa bizi de o mutlu edecektir. Sen sadece benim çocuğum değilsin sen bir bireysin kendin için yaşadığını asla unutma. Ben sana yük olmak istemiyorum. Ben senin sırtını yaslayacağın bir duvar, yorulduğunda dinlendiğin liman olmak istiyorum.

Dış görünüşünü beğenmediğin için asla kendine zarar verme. Bir şey denemek istiyorsan tam bu yaşında dene. Kendine çok iyi bak ve ne olursa olsun kimsenin seni üzmesine izin verme. Ve şunu unutma nasıl bir durumda olursan ol mutlu olmak senin elinde.

Son olarak söylemek istediğim; aşık ol, çok oku, çok gez, çok sarıl, çok mutlu ol.
Şimdi elindekini bırak ve gel bize sarıl. Görüşmek üzere...                                            

 Annen.

spacer